İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Türk askerinin Libya'da görev yapmasına ilişkin tezkere için oy birliğiyle 'hayır' deme kararı aldıklarını açıkladı.
Partisinin genel merkez binasında açıklamalarda bulunan Akşener, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ziyaretini de hatırlatarak şunları söyledi:
"Suriye deneyiminden yola çıkarak 2000 km uzaklıktaki Libya'da Türkiye iki gücün arasında arabulucu olması doğrudur ancak asker göndermesi, iç savaşta bir taraf olması doğru değildir. Başkanlık divanımız milletvekillerimize bu konuda bir tavsiye kararı bildirdi. Oy birliğiyle bu tezkereye İYİ Parti olarak 'Hayır' oyu vermeye karar verdik. Bunun milli güvenliğimizi tehdit altına alacağımıza dair 'hayır' oyu vereceğimizi söylemek isterim. Bütün bunların sebebi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'dir. Bugün bir kere daha anladık ki kuvvetle anladık ki Türkiye'nin iyileştirilmiş güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmekten başka çaresi yoktur."
'Bipolar' benzetmesi
“Dışişlerinin Osmanlı’dan beri oluşturduğu hafızayı ‘Monşer’ filan diyerek ortana kaldırdılar. Kendi kafalarına göre hatta ‘Bipolar’ diyebileceğimiz duygusal yaklaşımlarla akşamdan sabaha karar veriyorlar” dedi.
Akşener, şöyle devam etti:
"Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun ziyaretinde kendisine şahsen hem ben hem de Ümit Özdağ, Musa Dervişoğlu, Ahmet Erozan'ın katıldıüğı bir toplantı yaptık. Bu arkadaşlarımız tek tek soru sordular. Önemli bir soru vardı çerçevesi nedir;? 'Bu ucu açık bir tezkere midir?' Sayın Bakan'ın verdiği cevap 'evet' oldu. 'Buna yönelik tedbir alınmışmıdır' ikinci, soruydu. Erdoğan'ın canı istediği gibi davranış tavır ve içine girebileceği yetkilerin kendisine verildiği bir tezkere olarak değerlendirdik. Allah bu milleti korusun."
SAADET'İN KARARI İSE ÖNCE 'EVET' SONRA 'HAYIR' OLDU
Saadet Partisi, bugün Meclis gündemine gelecek olan Libya tezkeresini destekleme kararı aldıklarını duyurdu. Ancak daha sonrasında ise Saadet Partisi tezkereyi destekleme kararından vazgeçti. Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman, "Tezkereyi kabul etmediğimizi Saadet Partisi adına ifade ediyorum" dedi.
Meclis’te iki sandalyesi bulunan Saadet Partisi’nde tezkereye neden “evet” deme kararı alındığı yazılı açıklamayla duyurmuştu. “Süreç doğru kurgulanırsa; askerimizin oradaki varlığı bile başlı başına bir çok yanlış adımın atılmasını engelleyebilecektir” denilen açıklamada şu ifadelere yer verilmışti:
“Ülkemizin sorunları son yıllarda her alanda giderek artmakta ve Türkiye özellikle dış politikada derin bir öngörülemezlik dönemi yaşamaktadır.
Bugün kış olduğu daha net bir şekilde anlaşılan Arap Baharı sürecinde atılan yanlış adımlar, farklı sorunları da tetiklemiş ve ülkemiz başta Akdeniz olmak üzere birçok başlıkta sıkıntılı bir döneme girmiştir.
Halkların haklı taleplerinin istismar edilmesi, çeşitli manipülasyonlar ve provokasyonları beraberinde getirmiş, Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulamaya geçirilmesi için İslam coğrafyası laboratuara dönüştürülmüştür.
Etnik ve mezhepsel farklılıklar üzerinden fay hatları harekete geçirilmiş, ana hedef olan Büyük İsrail’in kurulması ve İsrail’in etrafında bir tane düzenli orduya sahip ülke kalmaması için iç savaş, kargaşa, çatışma gibi her türlü planlar uygulamaya alınmıştır.
Bugün Türkiye, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de köşeye sıkışmış durumda ise; bunun nedeni, bütün bu sinsi oyun ve tezgâhların görülememesinin sonucudur.
Bu doğrultuda son günlerin önemli tartışma başlığı olan Libya ile yapılan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” ve “Libya’ya Asker Gönderme Tezkeresi” ile ilgili kanaatlerimizi kamuoyunun dikkatlerine sunmak isteriz.
1- Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de karşı karşıya kaldığı sıkıntıların temelinde, ”2004 Annan Referandumu” sürecinde Kıbrıs’ta atılan yanlış adımların tetiklediği sonuçlar vardır.
2- Gelinen durum itibariyle; Türkiye’nin, BM nezdinde tanınan, Libya’nın meşru hükümeti olan Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” anlaşmasını önemli buluyor ve destekliyoruz.
3- Libya’ya asker gönderme konusunun doğru planlanması gereken bir adım olduğuna inanıyoruz. Öncelikle asker gönderme kararının gerekçesi, orada çatışan taraflar arasında tercihte bulunmak için değil, meşru hükümetin talebi doğrultusunda “tamamen barış, sükûnet ve huzuru” sağlamak olarak ilan edilmelidir. Hiçbir çatışma içine girmeden, eğitim ve koordinasyon görevi ifa edileceği açıklaması yapılmalıdır. Süreç doğru kurgulanırsa; askerimizin oradaki varlığı bile başlı başına bir çok yanlış adımın atılmasını engelleyebilecektir.
4- Bugün Libya halkının üçte ikisi, meşru yönetim olan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kontrolünde olan bölgede yaşamaktadır. Bu Libya halkı nezdinde, barış ve huzurun tesisi için asker gönderme kararının meşruiyetini artıran önemli bir karinedir.
5- Özellikle merkezi hükümete karşı çatışan güçlerin etkin olduğu alanda Türk askerinin “işgalci, sömürgeci ve şovenist” mantıkla orada olacağına dair propagandalar yapılmaktadır. Bu noktada; özellikle bu türden algısal oyunlara dönük stratejiler üretilmeli, Libya’nın neresinde yaşıyorsa yaşasın, her bir Libya vatandaşı için, Türk askerinin orada bulunmasının amacının Libya’nın toprak bütünlüğünü sağlamayı hedeflediği ve ayrım yapmaksızın bütün Libya halkı için barış ve huzuru inşa etmek olduğu ortaya konulmalıdır.
6- Bütün bunlarla beraber Türkiye şu anda Hafter’i destekleyen, başta Rusya olmak üzere diğer ülkelerle de görüşmeye devam etmeli ve niyetinin ne olduğunu ortaya net olarak koyacak girişimlerde bulunmalıdır. Ayrıca bugün, Libya merkezi hükümetini desteklemekle birlikte, Türk askerinin orada bulunmasını istemeyen ülkeler de vardır.
Türkiye onlarla da diplomasi kanallarını sonuna kadar açmalı ve ana gayenin Libya’nın, batısıyla-doğusuyla ortak bir geleceğe taşınması olduğunu belirtmelidir. Libya konusunda ister yanımızda, isterse de karşımızda olsun, sorunun çözümü adına herkesle diplomatik kanalların açık tutulması önemlidir.”
Partisinin genel merkez binasında açıklamalarda bulunan Akşener, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ziyaretini de hatırlatarak şunları söyledi:
"Suriye deneyiminden yola çıkarak 2000 km uzaklıktaki Libya'da Türkiye iki gücün arasında arabulucu olması doğrudur ancak asker göndermesi, iç savaşta bir taraf olması doğru değildir. Başkanlık divanımız milletvekillerimize bu konuda bir tavsiye kararı bildirdi. Oy birliğiyle bu tezkereye İYİ Parti olarak 'Hayır' oyu vermeye karar verdik. Bunun milli güvenliğimizi tehdit altına alacağımıza dair 'hayır' oyu vereceğimizi söylemek isterim. Bütün bunların sebebi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'dir. Bugün bir kere daha anladık ki kuvvetle anladık ki Türkiye'nin iyileştirilmiş güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmekten başka çaresi yoktur."
'Bipolar' benzetmesi
“Dışişlerinin Osmanlı’dan beri oluşturduğu hafızayı ‘Monşer’ filan diyerek ortana kaldırdılar. Kendi kafalarına göre hatta ‘Bipolar’ diyebileceğimiz duygusal yaklaşımlarla akşamdan sabaha karar veriyorlar” dedi.
Akşener, şöyle devam etti:
"Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun ziyaretinde kendisine şahsen hem ben hem de Ümit Özdağ, Musa Dervişoğlu, Ahmet Erozan'ın katıldıüğı bir toplantı yaptık. Bu arkadaşlarımız tek tek soru sordular. Önemli bir soru vardı çerçevesi nedir;? 'Bu ucu açık bir tezkere midir?' Sayın Bakan'ın verdiği cevap 'evet' oldu. 'Buna yönelik tedbir alınmışmıdır' ikinci, soruydu. Erdoğan'ın canı istediği gibi davranış tavır ve içine girebileceği yetkilerin kendisine verildiği bir tezkere olarak değerlendirdik. Allah bu milleti korusun."
SAADET'İN KARARI İSE ÖNCE 'EVET' SONRA 'HAYIR' OLDU
Saadet Partisi, bugün Meclis gündemine gelecek olan Libya tezkeresini destekleme kararı aldıklarını duyurdu. Ancak daha sonrasında ise Saadet Partisi tezkereyi destekleme kararından vazgeçti. Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman, "Tezkereyi kabul etmediğimizi Saadet Partisi adına ifade ediyorum" dedi.
Meclis’te iki sandalyesi bulunan Saadet Partisi’nde tezkereye neden “evet” deme kararı alındığı yazılı açıklamayla duyurmuştu. “Süreç doğru kurgulanırsa; askerimizin oradaki varlığı bile başlı başına bir çok yanlış adımın atılmasını engelleyebilecektir” denilen açıklamada şu ifadelere yer verilmışti:
“Ülkemizin sorunları son yıllarda her alanda giderek artmakta ve Türkiye özellikle dış politikada derin bir öngörülemezlik dönemi yaşamaktadır.
Bugün kış olduğu daha net bir şekilde anlaşılan Arap Baharı sürecinde atılan yanlış adımlar, farklı sorunları da tetiklemiş ve ülkemiz başta Akdeniz olmak üzere birçok başlıkta sıkıntılı bir döneme girmiştir.
Halkların haklı taleplerinin istismar edilmesi, çeşitli manipülasyonlar ve provokasyonları beraberinde getirmiş, Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulamaya geçirilmesi için İslam coğrafyası laboratuara dönüştürülmüştür.
Etnik ve mezhepsel farklılıklar üzerinden fay hatları harekete geçirilmiş, ana hedef olan Büyük İsrail’in kurulması ve İsrail’in etrafında bir tane düzenli orduya sahip ülke kalmaması için iç savaş, kargaşa, çatışma gibi her türlü planlar uygulamaya alınmıştır.
Bugün Türkiye, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de köşeye sıkışmış durumda ise; bunun nedeni, bütün bu sinsi oyun ve tezgâhların görülememesinin sonucudur.
Bu doğrultuda son günlerin önemli tartışma başlığı olan Libya ile yapılan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” ve “Libya’ya Asker Gönderme Tezkeresi” ile ilgili kanaatlerimizi kamuoyunun dikkatlerine sunmak isteriz.
1- Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de karşı karşıya kaldığı sıkıntıların temelinde, ”2004 Annan Referandumu” sürecinde Kıbrıs’ta atılan yanlış adımların tetiklediği sonuçlar vardır.
2- Gelinen durum itibariyle; Türkiye’nin, BM nezdinde tanınan, Libya’nın meşru hükümeti olan Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” anlaşmasını önemli buluyor ve destekliyoruz.
3- Libya’ya asker gönderme konusunun doğru planlanması gereken bir adım olduğuna inanıyoruz. Öncelikle asker gönderme kararının gerekçesi, orada çatışan taraflar arasında tercihte bulunmak için değil, meşru hükümetin talebi doğrultusunda “tamamen barış, sükûnet ve huzuru” sağlamak olarak ilan edilmelidir. Hiçbir çatışma içine girmeden, eğitim ve koordinasyon görevi ifa edileceği açıklaması yapılmalıdır. Süreç doğru kurgulanırsa; askerimizin oradaki varlığı bile başlı başına bir çok yanlış adımın atılmasını engelleyebilecektir.
4- Bugün Libya halkının üçte ikisi, meşru yönetim olan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kontrolünde olan bölgede yaşamaktadır. Bu Libya halkı nezdinde, barış ve huzurun tesisi için asker gönderme kararının meşruiyetini artıran önemli bir karinedir.
5- Özellikle merkezi hükümete karşı çatışan güçlerin etkin olduğu alanda Türk askerinin “işgalci, sömürgeci ve şovenist” mantıkla orada olacağına dair propagandalar yapılmaktadır. Bu noktada; özellikle bu türden algısal oyunlara dönük stratejiler üretilmeli, Libya’nın neresinde yaşıyorsa yaşasın, her bir Libya vatandaşı için, Türk askerinin orada bulunmasının amacının Libya’nın toprak bütünlüğünü sağlamayı hedeflediği ve ayrım yapmaksızın bütün Libya halkı için barış ve huzuru inşa etmek olduğu ortaya konulmalıdır.
6- Bütün bunlarla beraber Türkiye şu anda Hafter’i destekleyen, başta Rusya olmak üzere diğer ülkelerle de görüşmeye devam etmeli ve niyetinin ne olduğunu ortaya net olarak koyacak girişimlerde bulunmalıdır. Ayrıca bugün, Libya merkezi hükümetini desteklemekle birlikte, Türk askerinin orada bulunmasını istemeyen ülkeler de vardır.
Türkiye onlarla da diplomasi kanallarını sonuna kadar açmalı ve ana gayenin Libya’nın, batısıyla-doğusuyla ortak bir geleceğe taşınması olduğunu belirtmelidir. Libya konusunda ister yanımızda, isterse de karşımızda olsun, sorunun çözümü adına herkesle diplomatik kanalların açık tutulması önemlidir.”