Günümüzde mağduriyet kavramı sıkça tartışılan bir olgu haline geldi. Medya ve kamuoyu, bazı olayları abartarak belirli kişileri mağdur olarak gösterme eğiliminde olabiliyor. Ancak gerçek mağdurlar çoğu zaman göz ardı ediliyor, sistemin içinde sessizce ezilip gidiyorlar. Bu durum, özellikle sağlık, adalet ve iş yaşamı gibi kritik alanlarda daha da belirgin hale geliyor.
Son dönemde gündeme gelen stent olayı, bu durumun çarpıcı bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Burada sorumluluk, en zayıf ve en çalışmaya muhtaç kişinin üzerine yıkıldı. Günlerce medya önünde sergilendi, ardından tutuklandı. Oysa olayın ardındaki kararları verenler, sürecin esas sorumluları perde arkasında kaldı.
Sağlık Sistemindeki Çarpıklıklar ve Bireysel Sorumluluk
Sağlık sisteminde işleyiş çoğu zaman karmaşık prosedürlere bağlıdır. Bir hastanın ameliyat olması, gerekli müdahaleyi alması birçok farklı kademedeki onay süreçlerine tabidir. Ancak bu sistemde çalışan düşük seviyeli personel, çoğu zaman kendisini yetkili mercilerin kararlarını uygulamak zorunda hisseder.
Stent olayında da benzer bir süreç işledi. Kararı veren, işlemi gerçekleştiren ve finansal işlemleri yöneten birçok kişi varken, en alt kademede çalışan bir personel bütün sorumluluğu üstlenmek zorunda bırakıldı.
Hastaya stent takılması için ödeme yapılması gerektiğini söyleyen kişi farklı, bu kararı verenler farklı, ancak faturayı ödetmek için ameliyathaneye yönlendirilen kişi bambaşka biriydi. Sonuç olarak, sistemin en zayıf halkası olan maaşlı bir çalışan, olayın bütün yükünü taşımak zorunda kaldı.
Gerçek Mağdurlar Kimlerdir?
Mağduriyet algısı, genellikle medyanın ve siyasetin etkisiyle şekilleniyor. Güçlü bağlantıları olan, siyasete yakın kişiler bir sorun yaşadığında kamuoyunda büyük yankı uyandırırken, sıradan vatandaşların yaşadığı adaletsizlikler genellikle göz ardı ediliyor.
Gerçek mağdur; işinden olan, hayatını kazanmak için mücadele eden ve sistemin altında ezilen insandır. Medyada sunulan mağduriyet hikayeleri çoğu zaman belirli bir algı yönetimi çerçevesinde şekillendirilirken, gerçek mağdurların sesi duyulmaz. Bu noktada siyasetin ve bürokrasinin asli görevi, yalnızca belirli kesimlere değil, her vatandaşa adil bir yaklaşım sunmak olmalıdır.
Adaletin Sağlanması İçin Ne Yapılmalı?
Bu tür olayların önüne geçmek için bireysel değil, sistemsel bir sorgulama yapılması gerekiyor. Gerçek sorumluların hesap vermesi sağlanmalı ve olayların tüm boyutlarıyla ele alınması şarttır. Ayrıca, medya ve kamuoyu algısı yalnızca belirli grupların mağduriyetine odaklanmamalı, adaletin herkes için eşit şekilde işlemesi gerektiği unutulmamalıdır.
Sonuç olarak, mağduriyet algısını oluştururken ve değerlendirirken dikkatli olmak gerekiyor. Gerçek mağdurların sesi duyulmalı, siyasi veya medya desteği olan kişilerin yanı sıra sistemin ezdiği sıradan vatandaşların hakları da korunmalıdır.